Abdurrahman Antakyalı-Çocuk Boksörler Sergisi 18 Şubat – 20 Haziran 2016
Çocukluğumda tek kanallı siyah beyaz televizyonla geçti. Gece yarıları uyanırdık 4 erkek kardeş… Çünkü televizyon Muhammed Ali’nin maçlarını canlı veriyordu o yıllarda. Ben 6 yaşındaydım, en büyüğümüz ise 13... Çocuksu bir merakla şehre hakim kenar mahallemizden diğer evlerin ışıklarına bakardık; kimler bizim gibi saatini kurup maçı seyretmeye gecenin bu en derin vakti uyanmış diye.
Evlerinde televizyon olmayanların üzerlerinde pijama, ayaklarında terlik ya da arkalarını ezerek bastıkları ayakkabılar, paytak adımlarla televizyon sahibi komşularının evine seğirtmesini de görürdük, yayını daha net alabilmek için çatıda telaşlı elleriyle antenlerle oynayanlara, “olmadııı, biraz daha çevir!” diyerek onları yönlendirenlerin seslerini de… Tabii ki, bu curcunaya havlamalarıyla eşlik eden sokak köpeklerini de unutmak olmaz!
Ve maç başlar, rauntlar rauntları kovalardı. Yumruklar havada uçuşur, gonglar çalar, oturduğu tabureden kalkan boksörler yaylanarak rakibine doğru hamle yapar, hakem, sarılan terli vücutları ayırır, “boks!” der, yumruklar tedirgin birkaç yoklamadan sonra var güçleriyle karşısında duran iri cüsselere savrulurdu.
Genelde maç sonu kalkan el, yüzünde rakibine de dünyaya da alaycı bir ifade yapışan ve cümleleriyle sürekli meydan okuyan Muhammet Ali’nin eli olurdu. Sabahı iple çekerdik. Mahalledeki çocuklara ballandırarak anlatırdık geceki maçı, yumruklarımızı sıkıp –genelde kendimizden güçsüz gördüklerimize- Muhammed Ali’lik taslardık. Sene 1974 idi, hepimizin içinde bir boksör olma, Ali’nin dediği gibi “kelebek gibi uçup, arı gibi sokma” sevdası…
Ancak, annemiz “hakkını helal etmeme” kontenjanını kullandığından bu sevda kısa sürede küllendi.
Yıllar geçti, unutmuştum bile o anki duygularımı.
Ta ki 2005 yılında okuduğum küçük bir gazete haberine kadar: “Gençlik ve Spor Genel Müdürü çocuk boksörleri kabul edecek” idi haberin başlığı. Bir genel müdürün rutin bir programı olarak algılanabilecek bu haberin peşine takıldım. Çocuklar ve Mustafa Hoca ile ilk buluşmamız orada oldu. Öykülerini de orada öğrendim ve zorlu yolculuklarının bir parçası olmayı talep ettim.
Özel yanları ile sayfalar tutabilecek bu öyküyü kısaca özetlemeye çalışayım öncelikle:
Küratör: Cengiz Kahraman
Türkiye’nin boksta hiç olimpiyat şampiyonluğu olmaması boks antrenörü Mustafa Genç’i (Eski Dünya Gençler Boks Şampiyonu) bu hayalin peşine takmış. Genç, öncelikle boksta başarılı ülkeler ile ilgili bir çalışma yapmış. En önemli bulgu olarak, bu ülkelerde (Küba, Rusya, Ukrayna vb.), boksa başlama yaşının oldukça küçük olduğuna ulaşmış. Türkiye’de de kurulacak pilot bir takımla başarıya ulaşılabileceğine inanmış ve takım kurma çalışmalarına başlamış.
Asıl sorun burada kendini göstermiş. Hangi kapıyı çalsa, kimse çocuğunu boksa başlatmaya yanaşmamış. Mustafa Hoca da, SHÇEK’in de yönlendirmesiyle sokaklarda mendil satıp ayakkabı boyarken bu devlet kurumunun koruması altına alınmış çocukları bulmuş. Ailelerin de onayı alınınca çocuklarla çalışmalar başlamış.
ABDURRAHMAN ANTAKYALI / Biyografi
Abdurrahman Antakyalı İskenderun’da doğdu. Gazi Üniversitesi Basın Yayın Y.O Gazetecilik ve Halkla İlişkiler bölümünde üniversite eğitimini tamamladı. Meslek yaşamına 1989 yılında başladığı Anadolu Ajansı adına yurtiçi ve yurtdışında savaş, spor, siyaset gibi alanlarda çok sayıda önemli olayı takip etti. 1999 -2003 yılları arasında Türkiye Foto Muhabirleri Derneği başkanlığı görevini yürüttü.
Ankara ve Gazi Üniversitesi İletişim Fakültelerinde Basın Fotoğrafçılığı dersi veren Abdurrahman Antakyalı, Türkiye’nin pek çok ilinde fotoğraf üzerine seminer, konferans ve söyleşilere katılıyor, basın fotoğrafçılığı üzerine yazdığı yazılarla deneyimlerini paylaşıyor. 23 yıl foto muhabiri ve editör olarak çalıştığı Anadolu Ajansı’ndan 2012 yılında ayrılan Antakyalı, basın fotoğrafçılığı alanında pek çok ulusal ve uluslararası ödüle sahip.
Abdurrahman Antakyalı halen, Depo Photos fotoğraf ajansının başkanlığını yapıyor.
Gültekin Çizgen
Fotoğraf Sanatçısı – İstanbul Fotoğraf Müzesi Kurucu Küratörü